T24 yazarı Tolga Şardan, tahliyesinin ardından yazdığı ilk yazısında, gözaltına alınması ve tutuklanmasına ilişkin süreçleri şöyle anlattı: “Beş günlük zorunlu kalış süremi tamamlayıp evime, işime, sevdiklerime döndüğüm için çok mutluyum. Yolu merak edenler için elbette kariyerime kaldığım yerden devam edeceğim.” ..” o yazdı.
Tolga Şardan’ın “‘Şampiyonlar Ligi’nden Dönüşü: Neredeydik?” Yazısının ilgili kısmı şöyle:
“Film, yazının yayımlanmasıyla bozuldu. 1 Kasım’da ev aramasıyla başlayan adli sürecin ilk aşaması, Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 6 saat içinde önce gözaltı, ardından tutuklamayla sonuçlandı.
Sincan’da karantinada geçirdiğim ilk gecenin ardından kalıcı olarak kalacağım koğuşa geçtim ancak bu sefer bir sürprizle karşılaştım. Tam kendime yeni bir yaşam döngüsü kurmaya hazırlanırken, 24 saat dolmadan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla 2 Kasım akşamı jandarmanın nakil aracıyla İstanbul’a götürüldüm.
Avukat görüşmesinin hemen ardından bu anlarda, cezaevi yönetiminin nakil konusunun avukatıma ve aileme iletileceğini söylemesine rağmen, tahliye sonrasında ne avukatıma ne de aileme bilgi verilmediğini öğrendim!
O gece ‘buharlaştım’. Ne ailemin ne de Ankara ve İstanbul’daki avukatlarımın benden haberi olmadı. Gece yarısından sonra Silivri Cezaevi’ne götürüldüğüm ortaya çıktı.
Üstelik her ne kadar yaşadığım yer, makaleyi yayına hazırladığım yer, iş yerim ve raporda adı geçen kurumların bulunduğu yer Ankara olsa da, İstanbul’a alelacele taşınmanın arkasında elbette başka amaçlar vardı.
Sincan Cezaevi’nde kalsaydım birçok avukat ve siyasetçi ziyaret edecek ve olaylar gündemde kalacaktı.
Bu tabloyu aktarıyorum çünkü aslında başka bir tablo göstermek istiyorum.
Sırf kamuoyunu bilgilendirmek için yazı yazdığım için tutuklandım. Üstelik mevcut TCK 217/a kararından, Dezenformasyon Kanunu uyarınca…. En fazla 3 yıl hapis cezasına çarptırılsa bile hapis cezasını gerektirmeyen bir suçtan tutuklandı!
Ancak ciddi bir suç işledim.
Ve benden duy…
Gözaltı ve tutuklamaya ilişkin hukuki süreçten de kısaca bahsetmem gerekiyor.
Yani; Yazı 31 Ekim’de, hatta 30 Ekim gece yarısı T24’te yayımlandı… 1 Kasım öğleden sonra, gözaltı süreciyle eş zamanlı olarak ceza süreci de başladı. O dönemde ne Cumhurbaşkanlığı ne de MİT Başkanlığı bir açıklama yapmadı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın resen başlattığı soruşturma gözaltıyla sonuçlandı. Yani ne Cumhurbaşkanlığı’na ne de MİT Başkanlığı’na bir şikayet, bir ihbar gelmedi!
Başka kişi ve kurumlardan herhangi bir şikayet veya ihbar gelmemesine rağmen; Başsavcılık zaten soruşturma açma görevini üstlendi.
Tutuklamanın ardından yapılan ‘inkar’, yazılanların aslında doğru olduğunun kanıtıdır. Gazetecilikte bu tür süreçler her zaman yaşanır. Bu, işlemin yarattığı/yaratacağı yüksek tansiyonu düşürmek için sıklıkla kullanılan bir yoldur.
Bu satırların yazarı olarak elbette süreci yakından takip edeceğim ve gelişmeler Magnet’te yeniden yerini bulacak.
ŞAMPİYONLAR LİGİ!
Dediğim gibi 5 günlük zorunlu kalışla ilgili herhangi bir yorum yapmayacağım. Ama özellikle Marmara’da yani Silivri Cezaevi’nde yaşadığım birkaç küçük sahneyi anlatarak yazıyı tamamlayayım.
Yüksek güvenlikli bir hapishanedeyken hiçbir şeyin insanın yaşama azmini kıramayacağını anladım.
Havalandırmanın açık olduğu saatlerde tutuklu ve tutuklular arasında yüksek duvarlar üzerinden yüksek sesli konuşmaların yapıldığı, aynı koridorda farklı koğuşlarda kalan hükümlü veya tutukluların bu şekilde satranç oynadığı dikkat çekti.
Mesela koğuş komşumdan, tahliye olduğum dakikalarda Marmara Cezaevi’ne getirilen Engin Polat’ın tam karşımdaki koğuşa konulduğunu duydum!
Silivri’de uyandığımda ilk sabah cezaevinin adının ‘Şampiyonlar Ligi’ olduğunu öğrendim. Ancak açıldığından bu yana pek çok ünlünün burada kalması ve pek çok tanınmış ismin halen cezaevinde olması nedeniyle bu ismi almıştır.
Şampiyonlar Ligi olsun ya da olmasın; Beş günlük zorunlu kalış süremi tamamlayıp evime, işime, sevdiklerime döndüğüm için çok mutluyum.
Bu arada merak edenler için: Kariyerime kaldığım yerden devam edeceğim elbette…” (HABER MERKEZİ)
